Anestezi ve Reanimasyon

Ağrı ve müzik

Ne güzeldir dört gözle beklediğiniz bir haberin gelmesi, ağrının dinmesi. Yıllar sonra bir gün bir yerde çocukluğunuzda annenizin sizin için yaptığı kurabiyelere rastlamak. Yağmurdan sonra açan güneş, buz gibi sokaktan sıcacık eve girmek, yorgunluktan bitmişken yatağa uzanmak, tuttuğunuz takımın ezeli rakibini yenmesi, sabahları kızarmış ekmek kokusuyla uyanmak, bir doktor muhayenehanesinin kapısından şüpheleri dağıtmış olarak sevinçle çıkmak, ne güzeldir. Ve ne güzeldir arkadaşlarınızdan, sevdiklerinizden alacağınız sıcacık bir merhaba. Hepinize merhaba diyerek başlamak istiyorum. Beni buraya davet eden organizasyon komitesine, Tümata grubuna ve değerli başkanım Oruç Bey’e ve diğer tüm katılımcılara çok teşekkür ediyorum. Özellikle Verres’in bu güzel çok enstanteneli harika sunuşundan sonra, ben sizi biraz daha katı şeylerle karşılaştıracağım. Ağrı deyince ne yapıyoruz, ağrı nedir önce oradan başlayacağım, daha sonra biz ağrıda neler yapıyoruz onu ortaya koymaya çalışacağım.

Bakın Abdin Dino acıyı çizerken böyle bir karikatür ile karşılaştırıyor bizi. Ve otuz beş yaşında jinekolojik kanserden kaybettiğim bir yakınım Sultan Çakıcı kendi dizeleriyle: “Korkuyorum geceleri uyumaktan / hayal kurmaktan, rüya görmekten / düşüncelerimi söylemekten, acı çekmekten korkuyorum” diyor. “Gülmekten korkuyorum, ağlamaktan, korkuyorum / hep bu korkularımla yaşamaktan…” Sultan’ı genç yaşta kaybettik ama dizeleri hala benim konuşmalarımı süslüyor ve her şeyin bir ağrı olduğunu, doğumun ağrı olduğunu, hastalığın ağrı olduğunu, yaşlılık ağrı, ölüm ağrı, sevdiğinden ayrılmak ağrı, nefretin bile ağrı olduğunu, Buda bu dizelerle ortaya koyuyor. Ve gerçekten ağrıdan ağırının ağrı ile yaşamak olduğunu söylüyor. Sonuçta Hipokrat, “ağrı dindirmek tanrı sanatıdır, çünkü ölümden bile daha korkunçtur” diyor ağrı. Onun için biz algologlar ağrıyı dindirdiğimiz zaman bir an için tanrısallaştığımızı düşünebiliyoruz. Bu bir megolomani değil. Çünkü dünyada milyonlarca insan, özellikle kanser ve kanser dışı nedenlerle hem orta hem şiddetli ağrı deneyimi yaşamaya hala devam ediyor. Ve bugün baş ağrıları, bel ağrıları, boyun ağrıları, diş çürüklerine bağlı ağrılar, diz ağrıları, hepimizin günlük yaşamda karşılaştığı şeyler.

Prof. Dr. Avni BABACAN
Prof. Dr. Avni BABACAN

Türkiye’de yapılan bir çalışmada Türkiye’nin ağrı haritası çıkarılmış. Yedi bölgede dört bin kişinin katılımıyla gerçekleştirilen bir araştırmada ağrı çeşitlerinin bölgelere, cinsiyete, yaşlara göre dağılımı ortaya konmuş. Yaşam standartları ve sosyal durumları incelenmiş. Doğu Anadolu bölgesi halen en çok ağrı çeken bölge olarak ortaya konmuş. Ve Türklerin yüzde 69’u yani 48 milyon kişinin halen ağrı ile yaşadığı ve en çok da baş ağrısı ile karşılaşıldığı görülmüş. Kadınlar erkeklere göre daha çok ağrı hissediyor ve Türkiye nüfusunun yüzde 10’unun hala ağrıdan dolayı cinsel ilişkiye giremediği ortaya konmuş. Ve ağrı yaşayanların yüzde 85’inin ilaca başvurduğu ve en sık kullanılan ağrı kesici ilacın da aspirin olduğu ortaya konmuş. Ağrıya maruz kalanların teşhis ve tedavide en az üç doktor değiştirdiği yani doktor doktor dolaştıkları ortaya konmuş. Bugün yine bu kronik ağrı çekenlerin %50’sinin kendini yorgun hissettiği, %11’inin yürüyemediği, %10’unun ağrılardan dolayı cinsel ilişki yaşayamadığı ve %36’sının tüm parasını harcamaya hazır olduğunu, yani “doktor kurtar beni bundan, bütün param sizin olsun!” diye söyledikleri, yapılan çalışmalarda ve %55’inin de halen ölümü bile düşündüğü, yani intahara değindiği ortaya konmuş.

Kendi üniversitemizde, Gazi Üniversitesi’nde yaptığımız bir çalışma, bir günlük ağrı anketi yaptık, şu an hastanede yatan hastalar üzerinde yaptığımız çalışmalarda, otuz sekiz bölümde 511 hasta çalışmaya alındı. İstirahatte bile ağrı skorlarının yüksek olduğu, yani %71 gibi, ve bunların halen ağrı nedeniyle de uykusuzluk yaşadıkları, hastane şartlarında yataklarında bile ağrı çektikleri ortaya kondu. Dolayısıyla ağrı genel anlamda organizmanın bio-psiko-sosyal denge ve uyumunun bozulduğunun bir göstergesidir. Burada dikkatinizi çekmek istiyorum, bio-psiko-sosyal. Hem biyolojik, hem psikolojik hem de sosyal faktörleri ekarte edemiyoruz. Ama ağrı her zaman kişiye özel, kişiden kişiye büyük farklılıklar gösteriyor; cinsiyet, dil, din, ırk, sosyo kültürel çevre, ağrı eşiğini ciddi derecede etkiliyor. Ama önemli olan hekimler tarafından ağrının gerçek olarak ele alınması gerektiği. Objektif bir bulgu bulamasak bile hemen senin ağrın psikolojiktir diye sınıflandırmamak gerektiğini vurgulamak istiyorum. Bugün insanoğlunun belki de en çok karşılaştığı belirtiler arasında yer alan ağrının artık yalnız bir bulgu değil bugün bir hastalık olarak ele alınması gerektiğini söylüyorum.

Ağrıyı kesinlikle önemsenmesi gereken bir şikayet olarak ele alacağız ama kronik ağrıyı da bir hastalık olarak görmek durumundayız. Çünkü her yıl özellikle kronik ağrıya bağlı olarak 700 milyon iş günü kaybı ve 60 milyar dolar zarar meydana geldiğini yapılan çalışmalar ortaya koymuş. Ve bugün Avrupa Ağrı Federasyonu, Avrupa ağrıya karşı, ağrı dindirilmesi bir sağlık hakkıdır şeklinde deklerasyon yayınlamış. Bugün Avrupa’daki bu durumun Türkiye’de de yansımaları gördüm. Türkiye ağrı derneği çalışmalarını başlattı. Avrupa ağrı derneği ile ortak çalışmalarımız var ve şu anda da Avrupa ağrı derneğinin başkanı bir Türk. Bunu söylerken de çok gururla söylüyorum. Serdar hocamız.

Ama gerçeklere baktığımızda hala duvarlarda bel fıtığı tedavi edilir diye telefon numaraları verilen yerlerimiz var. Dolayısıyla gerçekten insanımızı ele aldığımızda denize düşenin yılana sarıldığını hepimiz biliyoruz. Onun için ağrı tedavisinin gerekli bir şey olduğu, kronik ağrının başlı başına bir hastalık olduğu ve genel olarak tıp içerisinde birçok dalın bu hastalıkla ilgili olduğunu, tek bir dal tarafından değil, gerektiğinde bir ekip tarafından çok yönlü olarak ele alınması gerektiğini burada vurgulamak istiyorum. Tedavinin bir ekip işi olduğu, bu ekipte cerrahi bölümlerin, psikiyatrinin, fizik tedavinin, nörolojinin, algolojinin önemli olduğunu, hasta eğitiminin ve psikoterapinin yadsınamayacağını, ilaç tedavisi ile fiziksel tedavi yöntemleriyle, sinir bloklarıyla, eklem içi enjeksiyonlarıyla, radyo frekans yöntemleriyle ya da cerrahi yöntemlerle ağrının tedavi edilebileceğini belirtmek istiyorum. Ve dolayısıyla bugün tıpta artık algoloji bilim dalları kuruldu ve şu an ülkemizde 22 üniversitede algoloji bilim dalı var, eğitim hastanelerimizde algoloji bilim dalları var ve bununla uğraşan ağrı uzmanları şu anda bakanlık kabul etti, ağrı uzmanları olarak bizler ve bizlerden sonra genç nesilleri yetiştirmek için uğraşan hocalarımız önemlidir. Bu sayede de artık ağrının kader olmaktan çıktığını söylemek istiyorum.

Algolojik yaklaşımlarla tedavi ettiğimiz ağrılara bir göz attığımızda kanser ağrıları başta olmak üzere, boyun ağrıları, omuz kol ağrıları, bel ağrıları, nöropatik ağrılar, nedeni belirlenmeyen ağrılar, baş ağrıları, yüz ağrıları, sırt ağrıları, damar sistemine bağlı ve travma sonrası ağrılar yani genel anlamda her türlü ağrı algoloji bilim dalları tarafından tedavi edilebilmekte. Bunun için hastanın ayrıntılı olarak değerlendirilmesi önemli, hastayı en az yarım saat dinlemek ve muayene etmek zorundasınız. Daha sonra tedavi oral, analjezik tedaviler, ağrı kesici ilaçlar, girişimsel yöntemler bunlar Tetik Nokta Enjeksiyonu, sinir blokları, somatik ya da sempatik sinir blokları, ağrının yerine göre. Gerektiğinde diskin içine girilerek yapılan diskektomi yöntemleri ya da epidural bölgeye steroid enjeksiyonları ya da Epidural Lizis dediğimiz üç defa dört defa bel ameliyatı olup da hali hazırda yapışıklıklarla belim ağrıyor bacağım ağrıyor diye doktor doktor dolaşan hastaları ele aldığımızda bunlara yapılan epidural liziz yöntemlerini vurgulamak durumundayız. Faset eklem enjeksiyonları, özellikle bel ağrılı hastalarda her beli ağrıyan hastanın bel fıtığı olmadığı, mutlaka onların fasetlerinin iyi tetkik edilmesi gerektiğini belirtmek istiyorum. Tabii ki kalça eklem ağrıları ve radyo frekans, termal radyasyon uygulamaları bu uygulamaların bir başkası. Önemli olan ekip bilinciyle ele alınacak, çok daha kısa sürede böylece ağrının dindirilmesi, hem zaman hem de maddi kayba uğramamızı engelleyecektir.

Doğru zamanda doğru yerde olmak yani doğru tanı ve tedavi söz konusu olunca tabii bu bir reklam Gazi Üniversitesi Tıp Algoloji bölümü diyoruz ama şu anda 22 üniversitede algoloji bilim dalları kuruldu ve bu tedaviler mümkün. Böyle küçücük bir odada başladık bu işe, 1984 yılında ama bugün artık üç tane yataklı modern sistemle ve ekiple, en azından üç tane doktorla, hemşireyle, bir personelle, bir temizlik hizmetinde çalışan personelle bu hizmeti vermekteyiz. Ve ameliyathane koşullarında, röntgen altında skope altında, steril şartlarda bu hizmetler verilebilmekte. Biraz önce değinmiştim, Avrupa dönem başkanlığına Serdar Aydın hocanın seçilmesiyle, artık ülkemizde de dünyada yapıldığı gibi uluslararası toplantılar düzenlenmekte, ağrıyla ilgili. En son 2008’ de yaptık, 2009’da da önümüzdeki dönemlerde bu toplantılar yapılacaktır.

Ağrı deyince Nöropatik ve nosiseptif ağrıyı iyi ayırt etmek lazım. Nosiseptif ağrı dokudaki bozulmayla ortaya çıkarken, ki bunlar yanma, karıncalanma, ısıya hassasiyet, elektrik çarpması şeklinde kendini gösteren ağrılardır, daha çok diyabet hastalarında, zona sonrası, herpes sonrası hastalarda, karpel tünel gibi, hatta bel fıtıklarının bile nöropatik bir ağrı olduğu şeklinde artık son çalışmalar ortaya konmakta. İşte kronik ağrı böyle yakıcı tarzda, batıcı tarzda, elektrik çarpar tarzda gelen ağrılarla karşılaştığımızda gerçekten kendimizi çok kötü hissettiğimiz günlerin ortaya çıktığı yakındır. Ama önemli olan akut ağrının iyi tedavi edilmesinin gerekliliğidir. Eğer akut ağrı zamanında iyi tedavi edilmezse kronikleşebilir. Onun için küçük gibi görünen sorunlar zaman içinde büyüyebiliri hiç unutmamak lazım.

Buradan şunu söylemek istiyorum, nöropatik ağrı haline gelip de diyabetik nöropati inmeler, stroklar, Postherpetik nevralji, kanser ağrıları, Karpal tünel sendromu gibi ağrıların toplumda görülme sıklığının yüksek olduğunu söylemek istiyorum. Onun için de akut dönemde tedavi edilirse o zaman kronikleşmez, ağrı, uyku ve anksiyete arasındaki bu ilişki, yani bu kısır döngü zamanında kesilirse hasta kronik ağrılı hale geçmeyecektir.

Sağlık hizmetlerinde en önemli görevlerden birisidir ağrı tedavisi. Ve bugün ağrı kontrolü yöntemleri ilaçlarla, non invaziv yöntemler dediğimiz fiziksel tıp yöntemleriyle ,psikolojik yöntemlerle ve invaziv yöntemlerle, girişimsel yöntemlerle, gerektiğinde cerrahi yöntemlerle, daha sonra da tamamlayıcı yöntemleri de burada, bugün konuşulduğu gibi yadsımadan, atmadan bir kenara, beraber tedavi yöntemleri arasında saymak durumundayız.

Önemli olan gerçekten ağrının yetersiz tedavi edildiğini bilmek. Bu gerçeği bilerek hareket etmek durumundayız, yoksa ağrıyı geçirmek için hastayı öldürmek gerekmediğini biliyoruz. Bir hastanın ağrısını ortadan kaldırmak için yüksek dozda morfin vererek ağrıyı kesebilirim ama hastayı öldürmeye gerek yoktur. Morfini kullanacağım yer, uygun doz, uygun yer. Bugün analjezikler dünya sağlık teşkilatı tarafından kullanım ilkeleri çerçevesinde kullanılıyor. Yani ağrının semptomatik kontrolünü sağlıyor, analjezik etkiler arttırılıyor ve yan etkiler aza indiriliyor. Bunları kullanırken günlük yaşam kalitesini arttırmak, istirahatte, harekette ve uykuda ağrısızlığı sağlamak, özellikle kanser hastaları için, asıl önemli olan bu. Hem istirahatte, hem harekette ve uykuda ağrısızlığı sağlamak.

Bunun için analjezikleri yani ağrı kesicileri öncelikle oral yoldan yani ağız yolundan kullanıyoruz, tercih ediyoruz. Düzeldiği zaman aralıklar ile ve ağrı başlamadan evvel veriyoruz. Şu anda günde altı kez ağrı kesici alan hastam var, günde üç kez ağrı kesici alan hastam var, bir tane ağrı kesici alan hastam var. Önemli olan hastanın ağrısına göre, düzenli aralıklarla ağrı başlamadan ilacı vermek; yoksa lüzum halinde uygulama şekli yanlış. Onun için ağrı başlamadan vermek durumundayız. Ameliyattan sonra ağrısı olan bir hastanın ağrı çekeceği kesinken, bilinirken tutup da ona benim ağrım var dediği zaman ağrı kesici vermek doğru bir yöntem değil. Biz anestesizstler bunu ameliyat sonrası ağrılarda zaten yapıyoruz.

Hasta kontrollü aneljezi yöntemleri, hastanın eline bir cihaz veriyoruz, bir düğmeye basıyor, kendi ağrısını kesiyor. Bunu artık kronik ağrılara uygulamaya başladık.

Dolayısıyla basamak tedavisi, dünya sağlık örgütünün ortaya koyduğu basamak tedavisi, ağrı, giderek artan ağrı, öncelikle basit analjeziklerle başlamak daha sonra zayıf opoidler dediğimiz morfine benzer ilaçlarla devam etmek daha sonra da en kuvvetli opoidler yani morfin grubu ilaçları en tepede, merdivenin üst taraflarında hastaya vermek.

Ve bugün özellikle kanser ağrıları, ağrı merkezlerinde %95’e varan oranda tedavi ve kontrol altına alınabilmekte. Gerçekten kanser ağrıları için söylüyorum yeterince tedavi edilmediği zaman %69 hastada intihar nedeni, bunu yapılan çalışmalar ortaya koymuş. Onun için tedavi edilmediği zaman günlük yaşam aktivitesini, duygusal yaşamını, motivasyonunu, aile ve yakınlarıyla etkileşim ve iletişimini yani yaşam kalitesine önemli bir etki yaptığını bilerek bunu mutlaka tedavi etmek zorundayız. En tepede de ablatif yöntemler, yani ilaçlarla tedavi ettik, diğer yöntemleri uyguladık ve en tepede de sinirleri yok etme, artık tamamen sinirleri duyarsızlaştırma uyguladığımız diğer yöntemler. Buna biraz sonra slaytlarla geleceğim. Ve özellikle kanser hastalarında yine morfin pompaları dediğimiz, omurgaya yerleştirilen ince sondalar ve pompalar aracılığı ile hastanın istediği dozda morfini kendi kendine alabileceği özel cihazlarla hasta ağrısını kontrol altına alır. Ve morfin gerçekten bildiğiniz gibi, opoid, morfin benzeri ve doğal bir sentetik aynı zamanda yani haşhaştan elde edilen, bugün altın standart olarak kullandığımız bir ilaç olarak karşımıza çıkıyor. Ama zayıf etkili ya da güçlü etkili ilaçlar olarak karşımıza çıktığı zaman örneğin aşağıda gördüğünüz gibi bir bant, vücuda yapıştırıyorsunuz, plaster, bu bant üç gün hastanın vücudunda kalarak, kana belli oranda ilacı salgılayarak hastanın ağrısını kontrol altına alabilmekte. Hasta kendi kendine bu bantı söküyor, çıkararak, üç gün arayla bu bantı değiştirerek ağrısını kontrol edebiliyor. Ama bu bantı yapıştırırken böyle gördüğünüz gibi vücudun her tarafına onlarca yapıştırmak şeklinde değil. Bu uygulama doğru bir uygulama olmadığını göstermek için.

Morfinle ilgili bir takım söylentiler var. Morfin bağımlılık yapar, tolerans gelişir, solunum depresyonu yapar, devamlı analjezik kondisyon yapar şeklindeki artık hurafe diyebileceğimiz şeyler. Eğer morfini uygun yerde ve uygun dozda kullanırsanız sorun yok. Ama bağımlılık var mı evet bağımlılık söz konusu, hiç ilaç kullanmayan hastalar için, bakın on binde bir oranında nadir olarak gösterildiği, bağımlılık olduğu ortaya çıkmıştır. Hekimler hala korkuyorlar morfin yazmaktan yani doktorlar şu anda morfin reçete etmekten hali hazırda korkuyor ve çekiniyorlar. Tabii hastalar da korkuyorlar, hastalar da korkuyor bundan. Ama sonuçta korkunun hiç faydası yok, önemli olan doktorla hastanın iyi iletişim kuruyor ve birbirlerinin dilinden, ortak dilden iyi anlıyorlarsa sorunu bu şekilde çözmek mümkün.
İnvazif yöntemler dedik yani nöroablatif yöntemler, nöro modulatif dediğim yöntemler, ameliyathane şartlarında yapılan yöntemler neler biraz da onlara bakıcağız. Radyo frekans uygulamaları demiştim, nöroablasyon yöntemleri.

Tabi şöyle düşünün lütfen, bir bel ağrılı hasta her türlü doktor bugün bel ağrısını tedavi ediyor. Burada gördüğünüz gibi, pratisyen hekimler, aile hekimler, nörologlar, romatrologlar, fizik tedavi uzmanları, beyin cerrahları, ortopedistler, akupunkturcular, fizyoterapistler, masaj terapistleri, herkes tedavi eder. Ama bel ağrılı bir hasta hastaneden içeri girdiği zaman, adımını attığı zaman eğer fizik tedavi uzmanı yakalarsa fizik tedavi uyguluyor, cerrah yakalarsa ameliyat ediyor, ben yakalarsam iğne batırıyorum. O zaman öyleyse böyle bir yöntemin doğru olmadığını, hepimizin ortak dili konuşma zorunluluğunu ortaya koymak durumundayız. Yani bu işin bir sırası var, bir silsilesi, merdiven sistemi var, o sistemi uygulamak zorundayız. Onun için öncelikle invasif olmayan yöntemlerle, fizik tedavi yöntemleriyle, ilaçlarla, masajla, düzeliyorsa bu çok güzel. Düzelmiyorsa ben yine yöntemlerimi uygulayacağım, benim yöntemlerimden fayda bulmuyorsa cerrahi endikasyonlar varsa cerrah ameliyat edecek. Dolayısıyla idrar kaçırması olmadan, büyük abdest kaçırması olmadan, ciddi derecede ayağı felç olup düşmeden bel fıtığından kimse ameliyat olmamalı diye söylenebilir.

İşte faset denervasyon, burada gördüğünüz gibi bir köpek modeli, köpeğin gözüne eğer iğnemi batırırsam, skope altında, ameliyathane koşullarında, röntgen altında. Ya da üç defa beyin ameliyatı geçiriyor aşağıdaki hastada görüyorsunuz siz de burada ve radyokop maddelerin nasıl dağıldığı gözüküyor, dört tane, beş tane çivileri var bu hastaya uygun kateterleri yerleştirerek, gerektiğinde morfin pompalarını intratekal ve epidural yerleştirerek, basit bir cerrahi müdahale, bir santimetrelik bir insizyonla bu işi yapmak mümkün, morfin pompasını yerleştirerek, bunlar ameliyathane koşullarında steril koşullarda ve hastayı ciddi derecede narkoz vermeden, uyutmadan yapabiliyoruz.

Böyle bir pompa yerleştirdiğiniz zaman hastanın ağrısını kontrol altına almak mümkün. Kanser ağrılarında özellikle sempatik blokların çok ciddi yeri var, bir baş boyun kanserinde yüz ağrıları olan bir hasta stellat ganglion blokajı; burada gördünüz boynunun yan tarafından bir iğne batırarak radyo frekans uygulayarak, ya da bir mide pankreas bağırsak kanserinde Çölyak ganglion blokajı, midesinin hemen yan tarafından, sırttan ya da önden girilerek bir iğneyle yapılır, ya da bir kuyruk sokumu, bir rektum, bir jinekolojik kanserde walter ganglionu, ya da kuyruk sokumu yoluna iğne ile girerek yine röntgen altında görerek kontrol altına almak mümkün. Baş bölgesinde trigeminal nevralji. Ciddi problem, yüz ağrısı, yemek yiyemiyor, dişini fırçalayamıyor, rüzgardan bile rahatsız olan bir hasta, yüzünde şimşek çakar tarzda ağrıyla geldiği zaman bir radyo frekans uygulaması gördüğünüz gibi gözünün hemen altında, çenenin yan tarafında bir iğne ile girip siniri bulup, röntgen altında görerek o siniri ortadan kaldırmak. Ya da bir boyun ağrısında faset denervasyon yapmak, omuz ağrılı bir hastada Supraskapular sinir Pulse RF uygulaması yapmak denenebilir, yine hepsi mümkün.

Bir ayak ağrılı hastada Morton kisti olan bir hastada yine radyo frekans uygulamasıyla o kistin ağrısını ortadan kaldırabiliriz.

Vertebroplasti omurganın çöktüğü, kemiğin çöktüğü durumlarda bir çimento yerleştirmek ki bugün gerek beyin cerrahları, gerek ortopedistler, gerek bizler uygulayabiliyoruz. Ya da bir pasha kateterle elektrik uyarıs vererek ağrısını kontrol altına alabiliyoruz.

Dolayısıyla körlerin file baktığı gibi olaya bakarsak söz konusu olan olaylar ciddi derecede büyür, biri zürafa der, biri balina der, biri yılan der, biri hipopotam der körler ama hasta, yani fil, ben neyim diye düşünmemeli hiç.

Dolayısıyla bunların ötesinde tamamlayıcı tıp teknikleri olduğunu, bir nöral terapinin artık nöral terapistler tarafından uygulandığını, her türlü şurada gördüğünüz ağrılarda. Tonsilin yani bademciğin iki tarafında alt üst kutuplardan lokal anestezi vererek ya da başında belli noktalara elinde belli noktalara, kalçasında ya da belinde belli noktalara, omzunda belli noktalara lokal anestezi enjeksiyonları, küçük küçük iğneler yaparak hastanın ağrısının kontrol altına alınabileceğini belirtmek istiyorum.

Bir başka şey güncel olan, bugünlerde televizyonlarda çok sık görüyorsunuz, ozon terapisi. Ozon, medikal ozon, oksijenle ozonun karışımından ibaret. Bugün bilimsel olarak kanıtlanmış ve fazla sayılarda bilimsel yazılar çıkmaya başladı. Biz daha çok her türlü burada gördüğünüz gibi, iyileşmeyen yaralarda özellikle, alerjik ya da astım hastalarında, bağırsak hastalarında kolit ya da spastik kolon olan hastalarda, ya da multiple skeleroz hastalarında uygulanabildiği gibi, kronik ağrıda ve tüm ağrı tedavisinde ozonu nerede kullanıyoruz da iyi gelir sorunuza belki yanıt olacak. Ozon intestinal yani patlamış olan diskin içerisine verilebildiği gibi burada görüldüğü gibi diz ağrılarında diz eklemi içerisine ozon enjekte ediliyor ve bununla ilgili çalışma benim yaptığım 97 hastanın 68 tanesi şu anda orta derecenin üstünde yani 7’nin üstünün ağrı skoru olan ve %70 gibi bir başarı elde ettiğim bir hastalık. Görüldüğü gibi basit bir enfeksiyon lokal anestezi ile temizlenip sadece bir iğnenin batması dizine hastanın hiçbir ağrı duymadan beş seanslık bir uygulamanın sonunda %70’in üzerinde bir iyilik elde ettik.

Peki müzik terapi ile ne yaptık? Gazi üniversitesinde ağrıları müzikle dindiriyorlar diye hürriyet gazetesinde çıkan bir haber. Müzik terapi sonrasında hastaların ağrı skalasında anlamlı bir azalma kaydettik. Burada gördüğünüz ağrı skalaları azaldığını gösteren ve müzik terapi sonrası acth gibi, kortizol gibi ağrıyı gösteren hormonlarında azalma ortaya koyduğunu bu çalışmayla gösterdik. Ancak bu çalışmanın şu anda denek sayısı az olduğu için yani ciddi derecede bir bilimsel dergide yayınlama durumu hala olmadı. Bu çalışma hala devam ediyor, eğer bu çalışmanın denek sayısını arttırırsak inşallah yayınlayacağız.

Evet ben inanıyorum ki büyük insan dinlemesini bilendir diyip inşallah beni böyle dinlediğinizi düşünüyorum, Atatürk’ün bu köylüyü vatandaşı dinlediği gibi ve bugün gerçekten ülkemizin geldiği noktada ülkemiz için bizim için ölen milyonlarca şehide olan borcumuzu hiç unutmadan hayatımızın devam ettiğini düşünüyorum ve size teşekkür ediyorum.

Sağlık haberlerine hızlıca ulaşabilmek hem de destek olmak için Google News'te Sağlık News'e abone olun. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir